Vazgeçtim …

Vazgeçtim konuşmaktan
sadece sen konuş istersen
ben dinlerim fark etmez
ne söylersen doğru
ne istersen gerçek şimdi…

Vazgeçtim yardım etmekten
sen yap bütün söylediklerini
yardıma ihtiyacın olduğunda
çağır istersen…

Vazgeçtim sen olmaktan
sen ben ol istersen
tekrar yaşa söylediklerimi
yanlışlarımı düzelt oradayken…

Düzeltemezsen de üzülme
hayırlısı olsun
sadece bir bilgi ver yeter
sonrasını biliyorum zaten…

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Adını sen koy istersen…

Duygularımın adını ben koymadım
aynı duyguları kim yaşadı bilemedim
hissettiğimde nefesimi bırakamadım
bir çocuk oldum, bir büyüdüm anlamadım

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Herşey neden anlamsızlaştı soramadım
bahar yağmurları göz yaşlarıma karıştı
gece sabaha döndü uyanmak zorunda kalmadım

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Hissettiklerimi anlatacak kelime bulmadım
duygularım karmakarışık oldu çözmedim
dünyalık işlerim vardı umursamadım
hissettim yaşadım, yaşadım hissettim

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Karşılıksız duygu gerçektir dedim
gerçek duygu mutluymuş anladım
mutluluktan başka hayatlara karışmadım

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Çok az dün, daha çok gelecekmiş öğrendim
gelecek yarın değil daha ötesiymiş inandım
duygusuz beden insan değilmiş gördüm
hatalar yapılmak içinmiş rahatladım

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Hatalar yaptım sonra bağışlanmayı diledim
bugünler kolay, yarınlar yakın olsun istedim
bahar yağmurları göz yaşlarıma karıştı
gece sabaha döndü uyanmak zorunda kalmadım

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Bu duyguya sevgi de, aşk de, biz de
ne dersen artık
adını sen koy istersen
bu duyguyu yaşıyorum ya hala
ilk doğduğum günkü gibi oldum

Duygularımın adını ben koymadım
bu duyguya bir bedel ödemedim

Lanet edilen ama bir nur olan dünyaya
mutlulukla doğmuş
hissettiklerimle ağlamış
mutsuz oldum sanmıştım
o da mutluluktanmış meğer yeni anladım..

Alannah Myles “You love who you love” dinlerken- İstanbul 4 Mayıs 2011 02:00
Posted in Karalamalar | Leave a comment

Sen Kendin Olduktan Sonra …

Aşkı yazmak zor mu sanıyorsun yaşamadan
hem nereden biliyorsun
bütün aşkların hüzünlü olduğunu
acı çektiğini durup dururken

Aşkı söylemek zor mu sanıyorsun sorgulamadan
hem nereden biliyorsun karşılıksız olduğunu
bir kıvılcım olmadan ateşi göremeyeceğini

Sevmek zor mu sanıyorsun sıradan bir insanı
hem nereden biliyorsun
kötülüklerden kurtulamayacağını
gerçekten istemeden
Sevmek zor mu sanıyorsun sevilmeden
hem nereden biliyorsun karşılıksız sevilmediğini

Sen hayatı karmaşık mı sanıyorsun
hem nereden biliyorsun daha önce de yaşandığını
neden her söylenene inanıyor
sonra da itiraz ediyorsun durmadan

Sen ölümü bir son mu sanıyorsun
gidenler geri dönmedi diye
hem nereden biliyorsun
cenneti daha cehennemi bilmeden

Sen aşkı bir beden
sevgiyi bir duygu
hayatı sadece sen mi sanıyorsun
yanılıyorsun, yanılıyorsun

Aşkı yaz, aşkı söyle özgürce
karşılıksız sev sevilmeden
nefesin tükenip, bedenin sırılsıklam
gönül gözün açılana kadar hem de

Çünkü aşk kırmızı,
sevgi mavi,
ölüm sadece siyah değil
sen kendin olduktan sonra…

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Bir aşk için…

“Charlotte ve Tuğba’ya”

Sevgiyle başlayan, ayrılıkla biten her şarkı
bu kadar mı dokunur insana?
Söyleyen o kadar mı önemsiz olur?
Sevgi gözyaşlarına karışırken
dudakların o kadar mı çatlar?

Özlem duyarken koyuverirsinde
boşalırken gözyaşların yüzünü o kadar mı yakar?
Gözyaşların dudaklarını ıslatırken
hıçkırıklar yüreğini o kadar mı dağlar?

Her hüzün sonrası gözyaşı
her gözyaşı sonrası yorgunluk
bedenini aklından o kadar mı ayırır?
Ruh, bedeni bir aşk yüzünden
o kadar mı hırpalar?

Aşk, sevginin kutsanmış hali
insan, ruhun sahibi
akıl, bedenin efendisi
beden, emanetin ta kendisi.

Herşey insan,
her insan bir aşk peşinde
aşk ise hayatın anlamı.
Oysa her aşk sadece
doğdu-öldü arasında.

Eğer değmemişse
onca şeye
eğer kutsal değilse aşk
düşündüğün kadar
boku yediğimizin resmidir
öbür tarafta…

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Bir Sevgililer Günü Aşık Olmak …

Sevgiden sonra gelen,
O ateşi yakan
Aşk değil mi?
aklın bildiği,
bizim bilmediğimiz sanki.

Aşk, bir akıl işi olmalı
Yoksa hangi beden dayanabilirdi O ateşe?

Akıl içinde olduğu bedeni yakar mı?
Aşk, hiç bir bedeni sevdi mi ki?
Sevseydi ölümlü olmazmıydı sanki!
Ruh daralıyorsa Aşıkken
Akıl ne yapabilir ki?

Ölümlü şeyleri sevdiğini gördün mü Aklın?
Aşk sonsuza kadar diyen akıl değil miydi zaten?
Hem Aşık olmayan akıl, hiç ölmek istemez ki!

Akıl Aşık olmak ister
Yanmak ister, cayır cayır
Acı çekmek, hüzünlenmek,
Gözyaşı dökmek, af dilemek ister.

Aşk açlık, susuzluk, uykusuzluk çekmez
Gün ortası, ele güne karşı onun için fark etmez
İmkansızı başarmak ister asla vazgeçmez.

Akıl, Aşık olmak için herşeyi yapmak ister
Hala anlamadın mı?
Vazgeçilmezliği ondandır belki de.

Akıl Aşk’sız bir bilinmeyenden başka ne ki?
Aşk, tek gidişlik bir bilet alıp gitmek bu dünyadan sanki!
Aşık olmayan akıl, sahip olmadığı bir bedenden başka ne ki?
Oysa akıl vazgeçmedi Aşk’tan neden?
Hep O Aşkın peşinde olmak istemedi mi?

Aşk, varoluşudur aklın
Aklın almadı mı yoksa senin de?
Yoksa sen hiç Aşık olmadın mı?
Kırmızıya Aşk mı dedi yoksa nefsin?
Başkasının aklıyla yaşamadın mı hiç?

Nefsin en son ne zaman kahroldu söylesene?
Nefsin akıl olmadan bedenine hükmedemez ki
Aşkı bulamazsın nefsini öldürmeden
Hiç mutsuzluk olmaz dı etrafında Aşık olsan.

Bak Gül’ün doğduğu güne rastladı Aşk,
Bir tesadüf değil, bir işaret de buna istersen
Kaç beden denedin olmadı unuttun mu?
Aşkı soruyordu ya aklın, sana hiç durmadan

Gel bu kez, ” Aşık olmak istiyorum” de en özgürcesinden
Belki de ilk kez gerçekten
Nefsini bedenleri karıştırmadan
Sadece Aklınla,

O Aşkı bulduğunda
İnan ölüm olmayacak seni korkutan
Gel bugün Aşık olmak iste sende
Bugün 14 Şubat gerçekten

Gelecek 14 Şubat’ta
Aklında, kırmızı bir gül olacak düşünsene
Kırmızı giymen gerekmiyecek
Aklın nefsine galip gelecek
Aradığın O’nu bulacak ve seveceksin
O seni seviyordu zaten anlayacaksın

Hem aklın var oluşunu öğrenecek
Mutlu olacaksın Aşıkken
Mutlu olmak istemez misin?
Aşıkken ölmek istemez misin?
Hep söylediğin gibi gerçekten …

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Akıl ile bir beden arasında…

Aylardan Ocak, şehirlerden İstanbul
güneşi bekliyordu ortalık
o sabah uyandığında
bir akıl ile bir beden arasında bir ben kaldı
madem herşeyi biliyorsun dedi akıl
peki neyi bilmediğini biliyor musun?
cevabı olmayan bir soru sorabilir miydi gerçekten akıl?
düşünmediği bilmediği oldu, cevabı olsa mutlaka bilirdi sanki

o sabah kalkamadı beden yattığı yerden
akıl o bedenin değildi sanki
sevdiklerini arayamadı
gelin kaldırın beni diyemedi yattığım yerden
sevdikleri geçti aklından birer ikişer
o anda sevgiye mi yoksa bilgiye mi ihtiyacı vardı bilemedi

yaşa dediğinde delicesine yaşayan
yeter dediğinde kimseye söylemeden yok olan o değil miydi?
akıl o sabah bedeni terk etmişti dönmeyecek gibi sanki

sorunu cevabını gerçekten bilmiyor olabilir miydi?
bilim öğrenmişti hem de en esaslısından
tam ilim öğrenecekti ki
ilime siyaset karıştırmıştı birileri korkmuştu kaçarken

aklı sorular sormaya başladığında çocuktu
oysa şimdi kemale ermişti yaşı
daha ne kalmıştı öğrenmediği
nerede kalmıştı yaşanmışlıkları
nereden çıkmıştı şimdi bu soru,
sahi soru neydi hatırlayamadı

bu kez soru bilmediği yerden mi gelmişti sanki
demek tepetaklak giderken hayatı
bulduğu bütün bahaneler yalandı
veremediği cevapların hepsi aynı sorunun muydu yoksa

O sabah bedeni kalkmadı yattığı yerden
sorunun cevabı, bedenin aklı yoktu
soruyu soran akıl kendisinin
oysa beden ise emanetti

Belki de gerçekten, neyi bilmediğini bilmiyordu
insan neyi bilmediğini nereden bilsin değil mi?
Peki ya bu sorunun cevabını bilen biri varsa dedi
o zaman aklı bedenine döner o yataktan kalkabilir miydi bilemedi
o gün geceye dönüyordu
akıl ve beden, ben ile biz arasında duruyordu sanki …

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Meğer…

Ne kadar soru varmış, cevabını bilmediğimiz
Ne çok gözyaşımız varmış, ağlamadığımız
Ne kadar acı varmış, tatmadığımız
Ne çok insan varmış, sevmediğimiz
Ne kadar dostumuz varmış, tanımadığımız
Ne çok sevenimiz varmış, göremediğimiz
Ne kadar hüznümüz varmış, yaşamadığımız
Ne çok mutsuzluğumuz varmış, mutlu olmadığımız
Ne kadar mutluluğumuz varmış, hüzünlenmediğimiz
Ne çok şey varmış, paylaşmadığımız
Ne kadar düşmanımız varmış, dost bildiğimiz
Ne çok söz varmış, söylemediğimiz
Ne kadar yer varmış, görmediğimiz
Ne çok teşekkür varmış, etmediğimiz
Ne kadar insan varmış, tanışmadığımız
Meğer başkalarına akıl veririken ne çok cahilmişiz …

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Lütfen anlatır mısın? (Nükhet’e)

Daha görünür
nasıl olur insan?
Güzel hislerini
neden ifade edemez?
Kime, neden
saklamak ister kendini?
Saklanırken
neden aşağılara çekilir?
Geçtiği yollardan
tekrar,tekrar neden geçer?
Yoksa her geri dönüş
yolun sonundan mı başlar?

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Aynadaki Ben…

Baktığım aynada
gördüğüm ben miyim?
Ağarmış sakallar,
dökülmüş saçlar benim mi?
Şu kırışıklıkları
neden hissetmiyorum?
Yorulmuş bu yüzü
neden ilk kez görüyor gibiyim?
Aynada bana bakan gözler benim mi?
Kahverengiymiş meğer rengi
Ne anlamı var?

Kaç zaman geçti kimbilir?
Aynadaki beni görmeyeli?
Her sabah tıraş olurken
baktığım ayna bu değil mi?
Gülerken hatırlamıyorum belki ama
ağlarken görmediğim bu ben mi?

İnsan arasıra bakmalı aynaya
dertleri, kederleri, sevinçlerini giymeli üzerine
bir de orada görmeli kendini ve ben demeli,
bu dertler ve sevinçleri olan ben
demek dertlerim dert
sevinçlerim sevinç değilmiş
her sevinç, bir hüzün
her hüzün, bir sevinçmiş
meğer aynadaki ben,
içindeki ben değilmiş…

Posted in Karalamalar | Leave a comment

Keşke demeseydin belki de …

Deniz üstünde yürüyebilsen
rüzgar ile yol alabilseydin keşke
bunları yapmak zor gelmez di sana elbet
zerre kadar kesin bilgiye sahip olsaydın keşke

yaptığın iyiliğin karşılığını beklemeseydin
korktuğun için yapmasaydın hiçbir şeyi
doğrularını yanlışlara karışmasaydın keşke
nefsinin ne kadar kabardığını fark ederdin belki de

sahibinden korktuğu zaman çalışan kötü köpek
ücreti verilmediği zaman iş görmeyen işçi gibi olmasaydın keşke
sana bir iyilik dokunduğunda pek memnun
bir musibet dokunduğunda çehren değişmezdi belki de
vazgeçmezdin inançlarından düşünmeden
bugünü ve yarını birlikte kazanırdın belki de

senin için güzel olanı sevmezsin
kötü olanı istersin ama bilmezsin
kalbine gözlerin ve kulakların zarar verir
aklına her eseni yapmasaydın keşke

gönül rahatlığı içinde olsaydın keşke
dayanacak, güvenecek gücün olurdu belki de
rıza göstermeyi öğrenir
dünyayı bu kadar çok sevmez
herşeyi istemezdin mutlu olmak için belki de

keşke demeseydin belki de
kendini aramak zorunda kalmazdın bu kadar elbet …
Keşkeler olmasa mutsuzluk nedir bilmezdik belki de 🙂

Posted in Karalamalar | Leave a comment